Ana içeriğe atla

Mukavva kalkan

Şiirin Hikayesi

bir televizyon kanalında haberlerde izlediğim çocuk oyunu. izlemek yürek acıtıcı.yaşamak nasıl ?


...




ahmet, ökkeş, mustafa, hasan
anlamıyorum ,zaten epey
tahtam noksan.
deliyim ama fikrime değil engel
çocuklardaki oyun
odak noktam...

taş olmuş panzer
ahmet oturmuş sabit
sürüyor aracını biteviye
militanlara...
onlar da mustafa ile hasan.
ökkeş yüzünde sarı çilleri
mukavvadan
kalkanın üstünde kurşun delikleri
çentmiş özenle
her bir deliği
tahtadan silahlar çapını bilmezler
kaleşi doğrulttum, öl
emir ciddi gülmezler...

bir naylon araba yok sürecek
bir tahta at yok sallanacak
babanın derdi bir ekmek ancak
açtığım çukurlara kimleri gömeyim
elimden birşey gelmiyor
seyrederken öleyim...

çocuklar oyunda
gitmiş geleceğimiz
budur ancak bu oyundan bileceğimiz!...





selma dönmez 1 mayıs 2009


ŞİİRİN SESLENDİRİLMİŞ HALİ İÇİN TIKLAYINIZ.

sevgili terelelli tarafından sevgiyle seslendirilmiştir..teşekkürler duyarlı güzel sesli kız....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

orkide üstünde katran

Şiirin Hikayesi deniz börülcesi ve çiğ köfte bir tabakta, tutunamadılar imbatta; otuz yıl da olsa ------------------------------------------------------------------------------------------------ sersemoş bu şiir sana...bencil aşıklar kendi türküsünü söyler dediğimde sevmiştin ya...bırak bencil aşıkları otuzbeş yılın ardına ve sakın dönüp bakma... sevgiler izmire ve sana... -------------------------------------------------------------------------------- düşüncenin resmini çizemedi ki hiç mektup yazmayalı binlerce yıl oldu bunlımdayken tüm şiirler saçmalar harfler, anlamlara yalnızlık düşer *************************************************** iki siyah boncuğun pırıltısıyla sözcükler ruhuna harf harf giderken sonuçsuz savaş sevişmeleridir müebbet kırılganlığın adı                           yürek sözlüğüne bir yazık eklenir var...

kimse yalnız ölmek istemez ki...

küçücük elektirikli bir soba karşısında, yorgan altında  neye  gül düğümüzü bilmeden  gül erdik saaatlerce bilirsin işte o tadı... kırk yılı ağırdan alan Meltem ve (L....) ye bu  şiir ... -------------------- kopuk kırk yıl kaç kopuk  şiir  eder? kaç dizenin camları kırılır? toparlanamayan  aşk lardan kaç  şiir , kaç  aşk  kaçışır bu t araf a?  kırk yıl mı ağırdı?  kırık kırk yıllık  aşk  mı?    mevsimleri bilmediğimiz yıllardı soğuğa direndik gece  yanığı uzansa da günlerinin üstüne sedeften  gül ümsemesiyle  sevgi  filesi atar üzerinize  sorardı masumca  hey çıyan! kışı sen misin bu bahçelerin?    adını koymayı bilmediğimiz yıllardı hikaye lere direndik  kalbin ipoteklerinden kaçıp  avuç kadar odalarda  dost  edindi  kitap  kurtlarını yılların ayakları değdikçe tenine, aklına yılgın bir sarı sardıkça ruhunu bilirdi ağaçları...

Her yolculuk bir kendine dönüştür

mimiksiz günlerde kutluyorum seni özgürlüğüm aksak bir kent şerefine  bem beyaz  kadehim sıkılmış şairlerin bunları camlara vuruyor gül mekten çıldırıyorum oransız bir semtte oranlı bir kahve içiyorum seninle kendime geliyorum genç bir binayı griye boyamışlar halinden memnun hiç ağlamıyor göz  kırpıyorum epeydir garip şeyler oluyor bir dramın kolunu tutuyorum seviyorum diye bağırıyorum aşık değilim biliyorum kentimi terkediyorum  kapat müziği muavin  bu kentte bağ görmeden büyüdüm ben... aksak kentim ana kentim kal kapkara  memleketi biz mi kurtardık  buradan yıllarca?  özgürlüğüm her şeyim  muavin geldi mi hareket saatim?   Selma Dönmez 4 mart 2013