Ana içeriğe atla

Kırmızı çizgilerim

Şiirin Hikayesi

her sabah soğuk bir odada kırmızı çizgilere bakan gözlerim ...kırmızı bile soğuk.

...

her güne yüzümü yıkayışım
aynama merhabayı asışım
gerçek değil
iki su atımı
sonrası
oyuncu gülüşlerime
siyah yıldızlar doğuyor
bilmiyorsun ...



sen ölüyorsun
ben ölüyorum
ölmez otu muyuz ?
sen otları
bilmiyorsun
böğürtlendir gözaltlarım
çalılara takılmış
gelmiyorsun...


Taklamakan da
yüzsuyudur merhametin
arar yolcumu gözlerim
ellerin kara
gözlerin deniz
yolculuklarında
beynin valizlerini dağıtmış
duymuyorsun ...



şimdi ben karkas yüreklerde
dert dayanmaz kolonum
duyamam
nakaratlarında yokum
o ben değilim
kırmızı çizgilere bakarım
her sabah
beyaz ve ayaz bir oda
siyah yıldızlarım
iskeletlerin kemikleri
çatır çatır çatırdar
anlamıyorsun ...



görmemek için gözümü kaparım
kırmızı çizgi tek sıra teyel atar
tam merkezden sinemi
yakalar
ve dikkat
yüksek gerilim tehlikesiyim
bir pedal çıkımı ızgaralarda
saatim yok
sayılarla da aram yok
her yanmayı bir bahar sayarım
arada birde şarkı sararım
kan değil çizgi kırmızı sadece
dikiz aynam
görmüyorsun ...



ölmez otu değil ölen
benim sesizce senden giden
bir ayna ver bakalım
buğusu var mı nefesimin
beraber gideriz elele
sinemde yerleşke yapmış
sessiz kiracım ve ben
latince anlamıyla seviyorum
yengecim
sarınca sararınca
karınca kararınca
sevmiyorsun ...



aşk benimle
ben de aşkla ölüyorum
sen şiirlerinle
armut ağacının çiçeğinde
kimi bekliyorsun ?
ben öldüğümde
sen çoktan ölüyorsun
kırmızı kokusu sarıyor şiiri
gülmüyorsun ?



selma dönmez 18 ağustos 2009

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

orkide üstünde katran

Şiirin Hikayesi deniz börülcesi ve çiğ köfte bir tabakta, tutunamadılar imbatta; otuz yıl da olsa ------------------------------------------------------------------------------------------------ sersemoş bu şiir sana...bencil aşıklar kendi türküsünü söyler dediğimde sevmiştin ya...bırak bencil aşıkları otuzbeş yılın ardına ve sakın dönüp bakma... sevgiler izmire ve sana... -------------------------------------------------------------------------------- düşüncenin resmini çizemedi ki hiç mektup yazmayalı binlerce yıl oldu bunlımdayken tüm şiirler saçmalar harfler, anlamlara yalnızlık düşer *************************************************** iki siyah boncuğun pırıltısıyla sözcükler ruhuna harf harf giderken sonuçsuz savaş sevişmeleridir müebbet kırılganlığın adı                           yürek sözlüğüne bir yazık eklenir var...

kimse yalnız ölmek istemez ki...

küçücük elektirikli bir soba karşısında, yorgan altında  neye  gül düğümüzü bilmeden  gül erdik saaatlerce bilirsin işte o tadı... kırk yılı ağırdan alan Meltem ve (L....) ye bu  şiir ... -------------------- kopuk kırk yıl kaç kopuk  şiir  eder? kaç dizenin camları kırılır? toparlanamayan  aşk lardan kaç  şiir , kaç  aşk  kaçışır bu t araf a?  kırk yıl mı ağırdı?  kırık kırk yıllık  aşk  mı?    mevsimleri bilmediğimiz yıllardı soğuğa direndik gece  yanığı uzansa da günlerinin üstüne sedeften  gül ümsemesiyle  sevgi  filesi atar üzerinize  sorardı masumca  hey çıyan! kışı sen misin bu bahçelerin?    adını koymayı bilmediğimiz yıllardı hikaye lere direndik  kalbin ipoteklerinden kaçıp  avuç kadar odalarda  dost  edindi  kitap  kurtlarını yılların ayakları değdikçe tenine, aklına yılgın bir sarı sardıkça ruhunu bilirdi ağaçları...

Her yolculuk bir kendine dönüştür

mimiksiz günlerde kutluyorum seni özgürlüğüm aksak bir kent şerefine  bem beyaz  kadehim sıkılmış şairlerin bunları camlara vuruyor gül mekten çıldırıyorum oransız bir semtte oranlı bir kahve içiyorum seninle kendime geliyorum genç bir binayı griye boyamışlar halinden memnun hiç ağlamıyor göz  kırpıyorum epeydir garip şeyler oluyor bir dramın kolunu tutuyorum seviyorum diye bağırıyorum aşık değilim biliyorum kentimi terkediyorum  kapat müziği muavin  bu kentte bağ görmeden büyüdüm ben... aksak kentim ana kentim kal kapkara  memleketi biz mi kurtardık  buradan yıllarca?  özgürlüğüm her şeyim  muavin geldi mi hareket saatim?   Selma Dönmez 4 mart 2013