Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

aslında soğuktu tüm mevsimler...

aslında soğuktu tüm mevsimler... gözlerin soğuk, gözlerin yağmur gözlerin gözlerimde donar her sonbahar gözlerin ıslanmasın sevgili ruhumda kuzey rüzgarları var boran olur eskimiş tüm aşklar mor bir yıldızın arkasından bakan nefti bir aydır bakışın gözlerin ıslanmasın sevgili kalbimin buz kalıplarını kırar ve hala yanan ateşime aşk banar mevsim soğuk olunca ruhumda hissederim saçlarının donduğunu yokluğun soğuk , mevsim soğuk; ne bileyim aşka neler olduğunu? "Selma Dönmez"

susmak ve susamak arasında bir yaşam

İNdi Tİ sesiyle HAR bırakarak sevgi liler günü hediyesi bu dedi sesizce _______________________________________________ saniye ucunda _ziftin peki _ yaşam sevindi son üzülmeydi bu arsızlığı tanımayan taba bir ruhun bun kazanı kaynadı karadelik sınırında kaç renkti travmalar tutundu en koyusuna  yanılgıydı hep  aşk sevişemedi gökyüzünde k araf atmalar elma yasakken elmaydı, yasaksa çekici... ellerini buz boşluğuna atmadan  kaç asır geçti düşünme kuyularında sonsuzluk veya onsuzluk seçimlerinde intiharlarını yazdı sil baştan ya günahın cazibesi vardı, ya da cazibenin günahı... istanbul saten çarşaf gibi sarmadan didiklerken karadul masum bir beyni  Yarım kalmış bir  şiir in Son dizesinde kumtaşı duvar tonunda esrik tenler  İN sesi lacivert Tİ sesi  siyah tı  HARis bir  aşk a kelepçeli pembe ikinci bir şans aramadı harrran gürran /tuttu attı gençliği imiğinden... Susarak Yaşamak ve susarak ölmek/ susayarak  aşk a ve anlatmaya ...susmamalı, susamamalı gençler!

Rüyalar hep gariptir

az şekerli bir kahveye anlattı gece den kalma rüyasını  dolmuş kuyruğunda sabah ayaz ve o hala genç... kimse yok neden derken etraf kentin isi çökmüş karın içinde hafifçe irkiliyor üşümüş... durak dediği yerde eski tahta bir direk var yaslanmış ve sarmış kollarıyla direk onu uçup bir bulutu öpmüş  alaca iki karga ile geri dönmüş... unutulmuş duygular unutulmuş  aşk lar ve unutulmuş odunlar diye yordum gül dük... kahve çabuk bitti, yıllarım gibi dedi gül üyormuş gibiydim sanırım öfke kaynatıyordu kalp kazanlarım ayaz ve  beyaz  olmayan  karların içinden çıkan  aşk ına... rüyalarım bile azaldı umutlarım gibi dedi felsefe yapmak ne  güzel  olurdu şimdi dedim sarıldık gitti... ben mi kaldım aranıp bu rüyada bulunmayan kent karlarının  siyah ına ağladım işte şaşırma...  Selma Dönmez 05 ocak 2013  

kimse yalnız ölmek istemez ki...

küçücük elektirikli bir soba karşısında, yorgan altında  neye  gül düğümüzü bilmeden  gül erdik saaatlerce bilirsin işte o tadı... kırk yılı ağırdan alan Meltem ve (L....) ye bu  şiir ... -------------------- kopuk kırk yıl kaç kopuk  şiir  eder? kaç dizenin camları kırılır? toparlanamayan  aşk lardan kaç  şiir , kaç  aşk  kaçışır bu t araf a?  kırk yıl mı ağırdı?  kırık kırk yıllık  aşk  mı?    mevsimleri bilmediğimiz yıllardı soğuğa direndik gece  yanığı uzansa da günlerinin üstüne sedeften  gül ümsemesiyle  sevgi  filesi atar üzerinize  sorardı masumca  hey çıyan! kışı sen misin bu bahçelerin?    adını koymayı bilmediğimiz yıllardı hikaye lere direndik  kalbin ipoteklerinden kaçıp  avuç kadar odalarda  dost  edindi  kitap  kurtlarını yılların ayakları değdikçe tenine, aklına yılgın bir sarı sardıkça ruhunu bilirdi ağaçların yalnızdır gölgesi...  latin yengeçleri sardığında hücrelerini yine aralıktı kalbinin kapıları ve toprak almak için yaş beklemedi   adına bile d

Her yolculuk bir kendine dönüştür

mimiksiz günlerde kutluyorum seni özgürlüğüm aksak bir kent şerefine  bem beyaz  kadehim sıkılmış şairlerin bunları camlara vuruyor gül mekten çıldırıyorum oransız bir semtte oranlı bir kahve içiyorum seninle kendime geliyorum genç bir binayı griye boyamışlar halinden memnun hiç ağlamıyor göz  kırpıyorum epeydir garip şeyler oluyor bir dramın kolunu tutuyorum seviyorum diye bağırıyorum aşık değilim biliyorum kentimi terkediyorum  kapat müziği muavin  bu kentte bağ görmeden büyüdüm ben... aksak kentim ana kentim kal kapkara  memleketi biz mi kurtardık  buradan yıllarca?  özgürlüğüm her şeyim  muavin geldi mi hareket saatim?   Selma Dönmez 4 mart 2013

Gecenin kumandanı üniforma istemez

gece yi getirin bana!  gece yle yüzleşmek istiyorum! anlaması hiç de mümkün görünmüyor bir hayalin  insan  öldürebileceğini küçük iskender / can güncem  ----------------------------------------------------------------------------------- gece  dedin şair isimsiz  gece lerden istedin  hangi  gece ydi istediğin kırık fesleğen rayihasından  isimsiz her  gece  simsizdir iz bırakmaz bilirsin şizofren bir zembereğin yelkovanla dansında kara tek  göz lü büyüteçle adam saat onarırdı habersiz bunalımlardan   tamirin mutluluğunda kaçan insan  ruhu kaç amper sarışın kadın ilaç kutularına sığardı renk renk mutluluktu haplar çamlı evde kör  gece ye yamanıp can aldı biri somyanın altından  eskir duyguların ruhun ağlamaz budanmaz kolların seni vursa da oyuldu bedenler neşterlerle serumlar can suyu, adak çaputu  beyaz  önlükler  çocuk  yastıkları şelalesiydi mor  gül lerin  cansız bir  zaman  karıştı leylak k okul u yıllardan  bu yıldan alıp gelsem sana bir tenhayı insan  n

Ben böyle bir resimde öldüm

çiçek   çiçek ti tuval, sen suyla oynadın tüm  şiir lerimin arasında çocuk lar kar topu attı eldivenlerinde yıldızlarla alışmalı, sen  çocuk ları boya, ben uçarım dizelerin aryasında  aldırma karlara  *********** renkleri karıştırıp  hüzün leri bağlar  her darbe imlası  dünya  dillerinin kırmızı  kaç tondur yakılan yaşamlarda kim dedi ağlamadığını hey canım renklerin  bir omuza dayamıştır bazen başını bir kılıç kınından çıkıp bölmüştür  sonra tüm yaşanmışlıkları  fırça ve kalem  dilsiz kahvesi kadar dingin ve anlaşılır  şairin dili kalemi,  şiir ler elleri sözcükleri ruhlara serper dizeler bakar tuvallere aşıkane şiir  kirletmez hiç bir tablonun renklerini renkler ustaların ellerinde yaldız yaldız sarıya aşık olana dek  mor bir salkımda kaybolur mu umutlar alışmalı, ağlar renk fazlasında suluboyalar ben hint sarısı bir güne doğdum  İstanbul sensizdi resimler  vapurları kim boyamıştı böyle ustaca?  kim yıkadı  kelime leri sormadan ressama ben böyle bir resimde öldüm  İstanbul   göz yaşl

Ahraz dizelerim

ben diyorum  nazenin notlarım sen diyorsun travmatik takılmalar cesur olamıyorum sözcüklerimin çoğu hapis ödlekler dışarıda onların ne hükmü var ne sabıkası  ağlıyorum metin olamıyorum vakit varken ağlamalı pınarlarım kurumadan, kargalar  gül meden ahraz bir gündüze  sen ben bizler yokuz işte  olmadığımız bir yer burası yalnızca esir sözcükler var özgürleştirdiğim gün onları uçup  çocuk su düşlerin koynuna girecek  üst beyin erinçlerini seviyorum alt beynim reddetse de onunla aramız iyi  bu kadar çıkmaz sokağın içinde rüyalarım neden böylesine  güzel   densiz coşkularım berrak sularda yüzüp boşlukta yıldızları öpecek artık bu dizelerin ne anlamı var hangi cinayet bulmasını sağlar ipsiz  aşk  kovalarının beni bir kuyunun köründe  erdiğimiz tüm erinçler  bahar günlerinden bir demetle cemrelenecek  dramatik bir marttaydım ağladım  gül düm kelime leri yanyana dizdim bence nazenindiler sence travmatik hadi  dost um ruhuma inen merdivenlerde sen yoksun seni ağlayan martıya gül en kargaya ema

Karga sonatı

buğday tarlaları kenarındaydı beton ülkesinin tabelası yalvardı arkadaşları gitme, b aşk a yok ki  sevgi lerin  dünya sı baktı,  gül ümsedi bir şarkı tutturdu bulutlarla "içimde kaldı  çocuk luğum, gençliğim açılamadığım, kalbinden tutamadığım  sevgi lim sonra azarlarım gençliğimi sizin nezdinizde öptürürüm ellerimi  aşk larımın yerine" korkulukların  özlem i kanadında burnunun direği sızlasa da geri dönmeyi düşünmedi şehrin renkleri parlak ve çılgındı gri bir binanın yaprakları dökülmüş ağacına yerleşti bilmediği yerde bildigi kadar konuşacaktı çok asildi ve çok yalnız her duyduğunu "asil karga soyağacına" yazıyor ahalisi inanıyordu ters köşede bile olsa kudret orası tapınak artık o ulu rezidans kargası son saltanat ağacından sanat  yapmakta arabaların üstüne tüm yıkamalara inat...    Selma Dönmez 09 temmuz 2013

Zıbarma zarları zırvaları

 tavla oyununda dizili pullarız, zarlar yukarıdan atılır, kimimiz kırılır, kimimiz kapılanır, bazıları tekrar oyuna girer, bazıları erken çıkar ama yukarıda zarlar devamlı atılır ve tavla kapanır biz kimin kazandığını anlamadan...) ......................................................................... .......................................................................... bir rüzgar esti, sırf toz  kapatamadım yine de camları  bakıyorsundur, seversin bilirim  yağmur bekliyorum bunun üstüne havada karabasan var can alıyor bu acı eski; ta öfkelere heba edilmiş  zaman lardan zar at bakalım ne gelecek? beynim ağrıyor  beyin ağrımaz dedi doktor kızıl bir tapınağın içine kapanmış ruhlar ağlıyor yönsüz rüzgarlar mendiliyle kan kokuyor günahkâr yakutlar  bak yine beynim acıyor zarların isimleri ne zor?  sen söyle bana, ne geldi? beynim ağrıyor  beyin ağrımaz dedi doktor sarı örümcek ağ işlemede  katliam var belli ellerimin dokunmadığı yerler var ergen sivilcelerine değemediği

Bırak öyle kalsın yokluğun

ayaz  aşk lar hep lâldir, bu ayazda söz bir katre baldır, baldıran otu içse aşık sorar; daha var mıdır? ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- durakları var  aşk ımızın bu aralar tanıyamadan iniyor durduramadığımız yolcular kalplerimiz boyası dökülmüş hurda  mavi  dolmuş gelen biniyor, inerken  gül ümsüyor; üstü kalsın! iliklerimden yağ gibi çıkartıp kuruttun ayaza atıp kör makaslarla kestiğin güneşlerimi küçük bir kızın  göz yaşlarını bardak bardak içerken yastıkların altında kalmış bir dilek bulutları görmedi  dediğim neydi ki? ben seni seviyorum şarkıların ruhunda ısınmıyor kalp elleri sözlerin anlamında bulamadığımız  sevgi ler neyi anlatacak;  aşk  neydi? hani sağır değildi kapılar kalem yazardı bem beyaz  kağıtlara ve  göz yaşları çarpışmadan  aşk ı görmezdi  göz ler dediğin neydi ki? ben seni sevebilir miyim?  "önce ben, sonra ben, vazgeçemem kendimden" doğru mu bu, çelişkilerdeyim

Kaos

korkularımı korkuluklar kavramakta kurgularımla kurum kurum kurulup kör kuyulara kapatıyorum kadehleri kaçıncı kaçış kavgalardan  korkuyorum... kırmızı lardan kırkıyorum kırkıncı kara kederimi kaymış kadranım, kullukta kuşkularım kuvvetsiz, kudretsiz kahveler kaçıyor kursaklara kusmalı, kafatası kıranların koynuna kızıyorum... karga kuvvetleri karıyor kader kuralarını kurallar kavramakta kararsızlıkları kayalar kalkıyor karabasanlarımda kavgalarım koltuk kapmalarda kırılıyorum... kol düğmeleri kahkahalarım  koyu kaosların koynunda  kırık kollarım karakolların kafesinde kırgınlıklarımı kolaçanda kaçıyorum... keyif kanapelerde kaldı kaygısızca kitap lara katmalı korkuları  kalemlerle kesmeli katliamını kalemlerin  kaypaklığın kıvrımlarında kardelenler kurumadan kavgalarda kalıyorum... karmakarışık kalabalıklardan kardeşlik kursu kazandı kafatası kahvehanesi...  Selma Dönmez 14 eylül 2013

Belki de...

Kalbime gömdüm kendimi saklanmak için Tüm acıların alazı bana, yanmalı yargılarım! Sevda yaşanmalı; eller tutulmalı  göz ler bakılmalı Âşık asacak ağaçlar hangi gezegende yetişir? Saki dağıtır; içer, ağlar belki de  gül er Neler parçalanır - bilir  insan  ruhunda  Kadehlerin kahkahasını boğmak için aranan okyanus hangi ana karaya yakındır? Ve ben… Ve ben kadehte bir okyanus olduğuna kandım belki de Duman grisi, süt  beyaz ı veya kül sarısı Maden kömürü, rengârenk olsa tenler ne olur? İnsanlıktan vazgeçmenin bedeli,  beyaz dan b aşk a renk tanımayanların ruhu kadar kara mıdır? Ve  gül … Ve  gül kurusu bir renk değildi belki de Tüm  aşk larımı öldürdüm,  sevgi lerimi dut yapraklarında beslerken Katilim, kirliyim -  kelime lerimi yıkayıp cümlelerle arındırmadım Düğüm atıp bağlaçlara zincir çektim vir gül lerle Nokta nokta yanar yaşam Koyu renk boyanır tüm masallar yıkılmazsa yargılar  Ve her şey… Ve okuduğum her şey yanlıştı belki de Balyozlar gerek kalplere takılan kulplara Kırılmazsa