Ana içeriğe atla

Zıbarma zarları zırvaları

 tavla oyununda dizili pullarız, zarlar yukarıdan atılır, kimimiz kırılır, kimimiz kapılanır, bazıları tekrar oyuna girer, bazıları erken çıkar ama yukarıda zarlar devamlı atılır ve tavla kapanır biz kimin kazandığını anlamadan...)
.........................................................................
..........................................................................


bir rüzgar esti, sırf toz 
kapatamadım yine de camları 
bakıyorsundur, seversin bilirim 
yağmur bekliyorum bunun üstüne
havada karabasan var can alıyor
bu acı eski; ta öfkelere heba edilmiş zamanlardan


zar at bakalım
ne gelecek?



beynim ağrıyor 
beyin ağrımaz dedi doktor



kızıl bir tapınağın
içine kapanmış ruhlar ağlıyor
yönsüz rüzgarlar mendiliyle
kan kokuyor günahkâr yakutlar 
bak yine beynim acıyor


zarların isimleri ne zor? 
sen söyle bana, ne geldi?


beynim ağrıyor 
beyin ağrımaz dedi doktor


sarı örümcek ağ işlemede 
katliam var belli
ellerimin dokunmadığı yerler var
ergen sivilcelerine değemediğim
parmaklarımın gösterdiği yön doğru mu?


zar atılırken
baht katılamaz mı?



beynim ağrıyor 
beyin ağrımaz dedi doktor


benim bile bilemediğim
yaşamları sana hediye etmek isterdim
açık camlardan gençliği yakalar mıyız?
rüzgarın can damarında uçup geleceğim
bekle e mi...


beynim ağrıyor 
beyin ağrımaz dedi doktor, yat zıbar!


 zıbarma zarları atılıyor tüm insanlığa inat 
yine hepyek gelmese bu kadar cana inat...




Selma Dönmez 18 temmuz 2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

orkide üstünde katran

Şiirin Hikayesi deniz börülcesi ve çiğ köfte bir tabakta, tutunamadılar imbatta; otuz yıl da olsa ------------------------------------------------------------------------------------------------ sersemoş bu şiir sana...bencil aşıklar kendi türküsünü söyler dediğimde sevmiştin ya...bırak bencil aşıkları otuzbeş yılın ardına ve sakın dönüp bakma... sevgiler izmire ve sana... -------------------------------------------------------------------------------- düşüncenin resmini çizemedi ki hiç mektup yazmayalı binlerce yıl oldu bunlımdayken tüm şiirler saçmalar harfler, anlamlara yalnızlık düşer *************************************************** iki siyah boncuğun pırıltısıyla sözcükler ruhuna harf harf giderken sonuçsuz savaş sevişmeleridir müebbet kırılganlığın adı                           yürek sözlüğüne bir yazık eklenir var...

kimse yalnız ölmek istemez ki...

küçücük elektirikli bir soba karşısında, yorgan altında  neye  gül düğümüzü bilmeden  gül erdik saaatlerce bilirsin işte o tadı... kırk yılı ağırdan alan Meltem ve (L....) ye bu  şiir ... -------------------- kopuk kırk yıl kaç kopuk  şiir  eder? kaç dizenin camları kırılır? toparlanamayan  aşk lardan kaç  şiir , kaç  aşk  kaçışır bu t araf a?  kırk yıl mı ağırdı?  kırık kırk yıllık  aşk  mı?    mevsimleri bilmediğimiz yıllardı soğuğa direndik gece  yanığı uzansa da günlerinin üstüne sedeften  gül ümsemesiyle  sevgi  filesi atar üzerinize  sorardı masumca  hey çıyan! kışı sen misin bu bahçelerin?    adını koymayı bilmediğimiz yıllardı hikaye lere direndik  kalbin ipoteklerinden kaçıp  avuç kadar odalarda  dost  edindi  kitap  kurtlarını yılların ayakları değdikçe tenine, aklına yılgın bir sarı sardıkça ruhunu bilirdi ağaçları...

Her yolculuk bir kendine dönüştür

mimiksiz günlerde kutluyorum seni özgürlüğüm aksak bir kent şerefine  bem beyaz  kadehim sıkılmış şairlerin bunları camlara vuruyor gül mekten çıldırıyorum oransız bir semtte oranlı bir kahve içiyorum seninle kendime geliyorum genç bir binayı griye boyamışlar halinden memnun hiç ağlamıyor göz  kırpıyorum epeydir garip şeyler oluyor bir dramın kolunu tutuyorum seviyorum diye bağırıyorum aşık değilim biliyorum kentimi terkediyorum  kapat müziği muavin  bu kentte bağ görmeden büyüdüm ben... aksak kentim ana kentim kal kapkara  memleketi biz mi kurtardık  buradan yıllarca?  özgürlüğüm her şeyim  muavin geldi mi hareket saatim?   Selma Dönmez 4 mart 2013