Ana içeriğe atla

Ben böyle bir resimde öldüm




çiçek çiçekti tuval, sen suyla oynadın tüm şiirlerimin arasında
çocuklar kar topu attı eldivenlerinde yıldızlarla
alışmalı, sen çocukları boya, ben uçarım dizelerin aryasında 
aldırma karlara 

***********





renkleri karıştırıp hüzünleri bağlar 
her darbe imlası dünya dillerinin
kırmızı kaç tondur yakılan yaşamlarda
kim dedi ağlamadığını hey canım renklerin 
bir omuza dayamıştır bazen başını
bir kılıç kınından çıkıp bölmüştür 
sonra tüm yaşanmışlıkları 

fırça ve kalem 
dilsiz kahvesi kadar dingin
ve anlaşılır 



şairin dili kalemi, şiirler elleri
sözcükleri ruhlara serper
dizeler bakar tuvallere aşıkane
şiir kirletmez hiç bir tablonun renklerini


renkler ustaların ellerinde yaldız yaldız
sarıya aşık olana dek 
mor bir salkımda kaybolur mu umutlar
alışmalı, ağlar renk fazlasında suluboyalar

ben hint sarısı bir güne doğdum İstanbul
sensizdi resimler 
vapurları kim boyamıştı böyle ustaca? 
kim yıkadı kelimeleri sormadan ressama
ben böyle bir resimde öldüm İstanbul 



gözyaşlarım paletin kenarında renk tayfında kaldı 
hiç bir şey ruhumun siyahına yakışmadı
ortancaların arasında bir yaz çiçeği
hayal ederken boya suyunda yüzmeyi 
gülümseyen kenar çizgileri derinleşti
sessiz düşünceleri ıslak fırçadan kağıda döküldü 
beynimin eskimiş pabuçları yetişemedi
dökülen yaşamlara, aşklara belki de bir at arabasına...


usta önlüğünde tüm yeni ressamlar
not alırlar haksızlığın anaforundan
o ustalar bir kibirin bulamacında 
en yüksek notu kendi ellerine verirler
boğulurken düşler ergen renklerinde

muhalif olmalıyım, muhalif olmalısın, muhalif olmalıyız 
alışmalısın, alışmalısın diye bağıran
şu şarkının notalarını suluboya bardağına alıp öldürmeli 
evren şiir seyrinde, şair aklım seyrüseferde


yakıştı mı kelimeler renklerin ortasına 
çoşkun ruhlar dansederken payda fıskiyesinde
alışmalıyım dedi "sen beni boya, ben seni"
kimse yokmuşcasına tuvalin etrafinda... 


uyuyamam, uyuyamazsın, uyuyamayız 
yazarız şiirleri boyarız tualleri 
kelimelerin yazılma saatleri çalar
evrenin bilinmeyen anlarından
renkler dökülüverir yaldızlı zamanlardan

seyri sana bıraktık seyirci 
sarsa da sarmasa da... 



 
Selma Dönmez 27 mart 2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

orkide üstünde katran

Şiirin Hikayesi deniz börülcesi ve çiğ köfte bir tabakta, tutunamadılar imbatta; otuz yıl da olsa ------------------------------------------------------------------------------------------------ sersemoş bu şiir sana...bencil aşıklar kendi türküsünü söyler dediğimde sevmiştin ya...bırak bencil aşıkları otuzbeş yılın ardına ve sakın dönüp bakma... sevgiler izmire ve sana... -------------------------------------------------------------------------------- düşüncenin resmini çizemedi ki hiç mektup yazmayalı binlerce yıl oldu bunlımdayken tüm şiirler saçmalar harfler, anlamlara yalnızlık düşer *************************************************** iki siyah boncuğun pırıltısıyla sözcükler ruhuna harf harf giderken sonuçsuz savaş sevişmeleridir müebbet kırılganlığın adı                           yürek sözlüğüne bir yazık eklenir var...

kimse yalnız ölmek istemez ki...

küçücük elektirikli bir soba karşısında, yorgan altında  neye  gül düğümüzü bilmeden  gül erdik saaatlerce bilirsin işte o tadı... kırk yılı ağırdan alan Meltem ve (L....) ye bu  şiir ... -------------------- kopuk kırk yıl kaç kopuk  şiir  eder? kaç dizenin camları kırılır? toparlanamayan  aşk lardan kaç  şiir , kaç  aşk  kaçışır bu t araf a?  kırk yıl mı ağırdı?  kırık kırk yıllık  aşk  mı?    mevsimleri bilmediğimiz yıllardı soğuğa direndik gece  yanığı uzansa da günlerinin üstüne sedeften  gül ümsemesiyle  sevgi  filesi atar üzerinize  sorardı masumca  hey çıyan! kışı sen misin bu bahçelerin?    adını koymayı bilmediğimiz yıllardı hikaye lere direndik  kalbin ipoteklerinden kaçıp  avuç kadar odalarda  dost  edindi  kitap  kurtlarını yılların ayakları değdikçe tenine, aklına yılgın bir sarı sardıkça ruhunu bilirdi ağaçları...

Her yolculuk bir kendine dönüştür

mimiksiz günlerde kutluyorum seni özgürlüğüm aksak bir kent şerefine  bem beyaz  kadehim sıkılmış şairlerin bunları camlara vuruyor gül mekten çıldırıyorum oransız bir semtte oranlı bir kahve içiyorum seninle kendime geliyorum genç bir binayı griye boyamışlar halinden memnun hiç ağlamıyor göz  kırpıyorum epeydir garip şeyler oluyor bir dramın kolunu tutuyorum seviyorum diye bağırıyorum aşık değilim biliyorum kentimi terkediyorum  kapat müziği muavin  bu kentte bağ görmeden büyüdüm ben... aksak kentim ana kentim kal kapkara  memleketi biz mi kurtardık  buradan yıllarca?  özgürlüğüm her şeyim  muavin geldi mi hareket saatim?   Selma Dönmez 4 mart 2013