Ana içeriğe atla

Baykuşlar kondu şarkılarıma....

bir saksağanın kanat çırpımında
rüzgarla savrulan bir karabiber ağacına
son dem kadar acı akşamlarını
astı gençliğim...




yalnızlığa bilet keserken
peronda ayrılık
ilk yolcuydun unutmadım
sen giderken baykuşlar kondu
tüm şarkılarıma
gözyaşlarımı besteleyip ruhum
güfteleri serpti yeryüzüne sessizce
yalnızlar ülkesi aşıkları dinlesin diye...



artık uzun yol kenarlarında unutulan
eski tahta bir elektirik direği kadar
yalnız ve tanrıya yakınım...



verilen sözlerin öneminin kalmadığı
bu zaman diliminde
ellerin gözlerini kapamak
kızıl yağmurlarını gizlemek içindir
nafile avuç açıp yalvarman...




duygusal bir fiyaskoydu hayatım
sen tam merkeziyken nişangahımın
senden sonra, benden sonra
zaman yaldızlı bir hediye kutusunda saklanırken
değersizdi verilmemiş bir hediye kadar
kurdelesi açılmadan değeri anlaşılmayan...






(bu yaşam maratonu finale bir adım kaldı /ödünç alınmış bir zamanda yaşıyoruz
ve bu noktada herşey ödül zaten...)




selma dönmez 9 ekim cuma

... resim: sina ataman

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

orkide üstünde katran

Şiirin Hikayesi deniz börülcesi ve çiğ köfte bir tabakta, tutunamadılar imbatta; otuz yıl da olsa ------------------------------------------------------------------------------------------------ sersemoş bu şiir sana...bencil aşıklar kendi türküsünü söyler dediğimde sevmiştin ya...bırak bencil aşıkları otuzbeş yılın ardına ve sakın dönüp bakma... sevgiler izmire ve sana... -------------------------------------------------------------------------------- düşüncenin resmini çizemedi ki hiç mektup yazmayalı binlerce yıl oldu bunlımdayken tüm şiirler saçmalar harfler, anlamlara yalnızlık düşer *************************************************** iki siyah boncuğun pırıltısıyla sözcükler ruhuna harf harf giderken sonuçsuz savaş sevişmeleridir müebbet kırılganlığın adı                           yürek sözlüğüne bir yazık eklenir var...

kimse yalnız ölmek istemez ki...

küçücük elektirikli bir soba karşısında, yorgan altında  neye  gül düğümüzü bilmeden  gül erdik saaatlerce bilirsin işte o tadı... kırk yılı ağırdan alan Meltem ve (L....) ye bu  şiir ... -------------------- kopuk kırk yıl kaç kopuk  şiir  eder? kaç dizenin camları kırılır? toparlanamayan  aşk lardan kaç  şiir , kaç  aşk  kaçışır bu t araf a?  kırk yıl mı ağırdı?  kırık kırk yıllık  aşk  mı?    mevsimleri bilmediğimiz yıllardı soğuğa direndik gece  yanığı uzansa da günlerinin üstüne sedeften  gül ümsemesiyle  sevgi  filesi atar üzerinize  sorardı masumca  hey çıyan! kışı sen misin bu bahçelerin?    adını koymayı bilmediğimiz yıllardı hikaye lere direndik  kalbin ipoteklerinden kaçıp  avuç kadar odalarda  dost  edindi  kitap  kurtlarını yılların ayakları değdikçe tenine, aklına yılgın bir sarı sardıkça ruhunu bilirdi ağaçları...

Her yolculuk bir kendine dönüştür

mimiksiz günlerde kutluyorum seni özgürlüğüm aksak bir kent şerefine  bem beyaz  kadehim sıkılmış şairlerin bunları camlara vuruyor gül mekten çıldırıyorum oransız bir semtte oranlı bir kahve içiyorum seninle kendime geliyorum genç bir binayı griye boyamışlar halinden memnun hiç ağlamıyor göz  kırpıyorum epeydir garip şeyler oluyor bir dramın kolunu tutuyorum seviyorum diye bağırıyorum aşık değilim biliyorum kentimi terkediyorum  kapat müziği muavin  bu kentte bağ görmeden büyüdüm ben... aksak kentim ana kentim kal kapkara  memleketi biz mi kurtardık  buradan yıllarca?  özgürlüğüm her şeyim  muavin geldi mi hareket saatim?   Selma Dönmez 4 mart 2013